19 Mart 2012 Pazartesi

Bana Saf Diyorlar


Terden ıslanan avucumda bir tomar kağıt, elimin kiriyle bütünleşiyor. "Para," diyorlar adına. "İyi," diyorum. "Biriktir bunları." Kahverengi deriden minik bir çanta alıp diziyorum hepsini içine, büyüğünden küçüğüne. "Böyle hepsini yanında taşırsan olmaz, güvenli bir yere koy." "Eve koyayım bari." "Yok olmaz, bankaya yatır." Bir tomar parayı alıp bir parça kağıdı tutuşturuyorlar elime bankada. "Ne zaman istersen gel al paranı, paran bizde güvende," diyorlar. İçime sindiremiyorum ama itiraz da edemeden elimdeki kağıtla çıkıyorum camekanlı kapıdan.

Bir gün oturuyorum evde, yan komşu gelip çalıyor zilimi. "Ne zamandır kiracıydım, artık alıyorum bu evi. Sonunda ev sahibi oldum," diyor, sevinmiş, tatlı yapıp dağıtmış tüm komşulara, bana düşeni getirmiş elindeki kasede. "Kira öder gibi ev sahibi olacağım," diyor. 'Nasıl olacak bu iş?' derken öğreniyorum, paramı yatırdığım bankadan borç istemiş, onlar da vermişler. "Her ay bize öde," demişler. Bir hışımla çıkıyorum evden, bankada soluklanana kadar koşuyorum. "Benim paramı mı verdiniz komşuya?" diye çıkışıyorum. "Yok efendim ne münasebet," diyorlar. "Peki nerden buldunuz bu parayı, niye verdiniz o kadına?" diye üsteliyorum. "Gösterin benim paramı, nerden bileyim ona dokunmadığınızı," diyorum yine aynı kağıttan veriyorlar, susuyorum.

Gün geliyor, yine duyuyorum bir yerlerden, ihtiyacı olan herkese para dağıtacakmış bu banka. Benim paramı dağıtacaklar, orası belli. Kalkıp gidiyorum yine bankaya.
"Yok efendim, kimseye vermiyoruz paranızı, hepsi burada," diye bana doğrultulan bilgisayar ekranındaki rakamlara bakıyorum. Ben elimde tomar tomar para görmek istiyorum. Kandırdılar beni biliyorum. Çok sinirleniyorum. "Verin çabuk paramı geri!" "Paranız şu anda burada değil," diyorlar. Başka yere yollamışlar saklamak için. Yarın getireceklermiş. İnanmıyorum. "Paralarımı verdiniz insanlara, sonra toparlayamadınız, beni oyalıyorsunuz," diye paylıyorum biraz. Akşama sayıyorlar parayı elime. "Biraz eksilmiş bu." "Paranızı güvenle saklamanın bedeli," diyorlar, ses etmiyorum.

Elimde paralar, evin yolunu tutuyorum. Yol boyu arkamdan gelen adımları sayıyorum. Kapının önünden birkaç kere geçip olası şüphelileri savdığımdan emin olup öyle giriyorum apartmana. 'Parayı nereye saklasam?' diye talan ediyorum evi. Bir türlü uygun bir yer bulamıyorum. Günler geçiyor, aklım hala parada. Ne yapacağım ben yahu, hep böyle evde mi bekleyeceğim bu paranın başını? Bana "biriktir," diye seslenen kimdi? İşte onu bir bulursam soracağım "ne olacak bunlar böyle biriktirince?" diye. Gidip parayı çıkarıyorum saklandığı yerden. Pek de iyi saklanamamış zaten, sırıtıyor yüzüme. Başlıyorum birer birer harcamaya. Biner biner harcadığım yerler de olmuyor değil hani. Fakat sadece parayla yaşamıyorum saadetimi. Bazen gidip bir ziyafet çekiyorum, bazen de sadece bir bankta oturup geleni geçeni seyrediyorum. Esaretten kurtuldum, artık keyfim yerinde. Yanıma bir hanımefendi oturuyor. O da benim gibi, hayatta pek kimsesi kalmamış. "Birbirimize kimse olalım," diyor. "Hayhay," diyorum. "Tanıyalım birbirimizi. Ne iş yapardın emekli olmadan?" "Bankacıydım," diyor.

Pelin Öney }{

4 yorum:

  1. cok guzel bir hikaye ve muhtesem bir son olmus!

    YanıtlaSil
  2. Mizahı çok yerinde bir öykü bu. Ben hâlâ adamın bankacı olmasından yanayım ya da kadının mesleğini söylememesinden yanayım o ayrı :)

    YanıtlaSil