14 Mart 2012 Çarşamba

Bozkır


Fotoğraf İzzet Keribar'a aittir.

“İki bozkırım var benim. Biri Mardin, diğeri Ankara. Bu sebeple, sarı hayallerim.”

Mektubuna, bir söyleşimde not ettiği bu cümle ile başlamıştı. Aslında bana gelen elektronik postaları önce asistanım Erdinç okur, değerlendirir, gruplar, bana öyle aktarır. Ondan gelen mektubu, herhangi bir gruba dâhil edememişti. Üzerine ufak bir not düşerek göndermişti. “Lütfen okuyun Murathan bey.”


Her Pazartesi sabahı önce yürüyüş yaparım. Bir süredir tüm kitaplarımı ve yazılarımın yer aldığı defterlerimi toparlamaya başladım. Yaşayacağım sahil evine taşınıyordu eşyalarım. Güneşli bir sahilde geçirmek istiyordum kalan günlerimi. 

O Pazartesi Oya’nın mektubu ile doluydum. Bana, Mardin’de sahneleyecekleri oyunda rol vermek istediğini söylüyordu. Oyunu kendi yazmıştı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi tiyatro bölümü mezunuymuş. Oyunun başkarakteri bir zabıta memuru. Halil. Halil’in son sözlerini ben söyleyecektim ve perde kapanacaktı. 


Oyun sadece bir kere, Yirmibir Nisan’da, Mardin’de oynanacaktı. 

Halil yıllarca bir ormanda yürüyor gibi yürümüştü bozkırda. Benim gibi. Onun bozkırı, aynı zamanda gül bahçesiydi. Yıllarca küçük notlar almıştı defterlerine. Sonra bir gün evde yokken, elektrik kontağından yangın çıkmıştı. Çok şükür evde kimse yoktu ama eşyaların neredeyse tamamı yanmıştı. Uzun zamandır bilgisayara aktarmak istiyordu yazdıklarını ama fırsat bulamıyordu. Defterlerin hepsi kapkara olmuştu. Neye yanacağını bilemediği o gün Mardin’de gökkuşağının göründüğü gündür. Halil’in gökkuşağının peşinden kendini bozkıra attığı gündür. Bozkırındaki renkleri topladığı gündür. Murathan’ın Halil olduğu gündür o gün. Murathan’ın doğduğu gündür. Bir yerlerde kırkikindi yağmurlarının başladığı gündür.

Betül 

1 yorum: