14 Mart 2012 Çarşamba

Neye Yarar Hatıralar?


Bu eve en son ne zaman gelmiştik? Anımsayamıyorum. Geçen ay? Hayır. Ondan önceki ay? O zaman da bayramdı. Yok, yok tamam Eylül'de geldik en son. Ama ne garip! Çok daha yakın bir zamanda gelmiş gibiyim buraya. Aslında geldim. Rüyamda… Hatta seni balkonda gördüm. Ölü olduğunu bile bile konuşmaya devam ederek ve konuşabildiğimize şaşırarak…

Evin bahçesine bir ışık vuruyor. Güneş ışığından çok; bulutlu havanın insanın gözünü alan parlaklığı... Toprak, siyaha yakın bir kahverengiye dönmüş. Yapraklar dökülmüş, ıslanmış, birbirine girmiş. 

Sadece yazları; bir veya iki kere katılırdın bize. Her defasında yolu bahane edip; söylene söylene de olsa... Buna rağmen ne kadar izin varmış bu evde. Sabahları daha serin oluyor diye kahvaltı yaptığımız ön balkon, alt katın balkonuna rahat inebilmeniz için yapılan demir korkuluklar.

Daha içeri girmedim bile!

Kapı açılıyor. Ayağımı bastığım, göz ucuyla baktığım yerde hüzün bitiveriyor. Bakışlarımla haberini fısıldıyorum sanki eşyalara. Artık duymayan yok. Düzayak diye sana ayırdığımız odaya girip yatağa kıvrılmak istiyorum. Belki de tavana boş boş bakarken gözyaşlarımı serbest bırakmak.

Hayır, ağlamayacağım!

Salonda ilerliyorum. Camlı dolabın içindeki eski resimleri alıyorum. Albümü açtığım gibi eski kâğıt kokusu geliyor burnuma. Artık sen de o kokuların bir parçasısın. Oysa sen limon kolonyası kokardın. Koltuğa çöküyorum. Şöyle bir göz gezdiriyorum. Seninkilerden birkaçını bizimkilere fark ettirmeden çıkarıyorum. Görünmeyen acılar kadar siyah; yüzündeki sevinç kadar beyaz… 

Ürperiyorum!

Üzerimden çıkarmadığım montuma daha sıkı sarılıyorum. Biz buraya bu soğukta neden geldik? Tabii ya! Şömine yakacaktık. Başımı çevirip bir türlü tutuşmayan odunlara ve cılız aleve bakıyorum. Babam odunu tutuşturmak için eski bir gazete sıkıştırıyor araya. Belki okuyup, bir haberine kızmışsındır. Son bir yaşam belirtisi.. ama gazete de son umutla birlikte kül oluyor.


Evden çıkmadan aynalı dolabın özerindeki takvime takılıyor gözüm. On yedi Eylül'ü gösteriyor. Annem takvime baktığımı görüyor. Ne zaman geldiğimizi hatırlayalım diye bugünün tarihini işaretlememi istiyor.
Dilvin 

4 yorum:

  1. mangal kullanılırmış ya eski zamanlarda. giresun'da küçüklüğümde bir iki kere görmüştüm. yanarız diye yaklaştırmazlardı yanına. ama o bakır kabın içindeki külü eşeleyerek alttan çıkan kor ateşi görmek pek çekiciydi...

    YanıtlaSil
  2. Hafif tozlu, eski ama çok değerli.

    YanıtlaSil
  3. 'Belki okuyup son bir haberine kızmışsındır. Son bir yaşam belirtisi...' .....Rıfat Ilgaz'ın şiiri geldi aklıma: 'Son şiirim Ataköy 1991 diye not düştükten sonra: 'elim dizine değsin ısıtayım üşüdüyse, boşa gitmesin son sıcaklığım!'yazar... Tüyap Kitap Fuarı'nda beni ağlatandır :)

    YanıtlaSil