SAHNE 1
Dış
Mekan/ Gündüz / Deniz Kenarı/ Eda, Ayaz.
Eda
ve Ayaz deniz kenarında eski bir bankta oturmaktadırlar. Hafif bir esinti,
yerdeki kumları uçurmaktadır. Eda’nın başında şık bir bere, üstünde kendine
yakışan kırmızı bir palto ve altında dizine kadar eteği vardır. Ayaklarındaki
botlar yeni boyanmıştır. Siyahlar içindeki Ayaz’ın canı, ters giden olaylardan
dolayı sıkkındır ve bu yüzünden okunur. Eda, Ayaz’ın moralinin bozuk olduğunu bilir
ama nedenini bilmez. Onu konuşturmaya çalışır, kendini iyi hissetmesi için
uğraşsa da başarılı olamaz. Bir yandan onu daha yakından tanımaya
çalışmaktadır; kim olduğunu, nasıl biri olduğunu öğrenmek ister. Ona sorduğu
soruların nedeni, o soruların cevaplarını merak etmesinden daha çok kendisine
nasıl cevap vereceğidir. Onu ciddiye alıp almaması gerektiği konusunda kafası
karışmıştır. Özellikle de güvenmek konusunda!
Samimi
bir anındadır, ortam da buna müsaittir. Eda, tüm içtenliğiyle ve Ayaz’ın -belli
etmese de- aklını başından alan güzelliğiyle bankta oturur, konuşur, bir yandan
bir şeylerle uğraşır. Sorduğu soruların aralarında nefes alır, her bir cümleden
sonra biraz bekler; ara ara yüzüne bakar. Bazen göz göze gelirler...
Eda: Senin hiç
hobin falan yok mu?
Ayaz
anlamsız bakar. (Bu da
nereden çıktı şimdi demek ister gibidir.)
Sevdiğin,
yapmaktan hoşlandığın şeyler?
...
Seni
mutlu eden?
(Ayaz’ın
yüzüne doğru bakar, cevap alamaz, devam eder)
Peki
üzen, mutsuz eden bir şey?
Canını
sıkan?
Acıtan?
(Ayaz’a
doğru bakar yine. O da bakar bu kez. Ama yine konuşmaz. Devam eder.)
Hatırladığında
yüzünü ekşittiğin bir şey de mi yok?
Sevdiğin
bir koku? Hiç unutmadığın... Sana hep aynı yeri hatırlatan.
Ya
da bir yemek belki.
(Buraya
kadar kesik kesik tane tane konuşur, bundan sonra konuşması bir anlığına tempo
kazanır. Paltosunun düğmesini iliklemeye çalışır.)
Mesela
ben yeni tatlar denemeyi çok severim. Ama favori yemeklerim de vardır. Aslında
favori şeyler çocuklar içindir ama olsun. Senin var mı bir favorin? İlla yemek
demiyorum canım. Favori bir sporcun vardır muhakkak. Sporla ilgilendiğini
biliyorum. Hatta köpeğinin adını bir sporcu adı koyduğunu düşünürsek.
(Eda
konuşmaya sanki devam edecek gibidir ama araya Ayaz’ın sesi girer.)
Ayaz: Tar!
(Eda
o an için ilk defa duyduğu Ayaz’ın sesini birden anlayamaz.)
Eda: Nasıl?
Ayaz: Tar!
Köpeğimin ismini Tar koymuştu.
(Eda
hem konuşmasına sevinmiş hem de söylediği şeyin önemsizliğine üzülmüş bir
halde)
Eda: Haaah!
Tarrr! (İçinden Poff) Ben de konuştun diye... Bir şey dedin
sanmıştım.
(Ayaz,
ne yani bu bir şey demek değil mi bakışı atar.)
(Bir süre susarlar...)
(Bir süre susarlar...)
Eda: Sevdiğin
bir kitap adı var mı ya da bir film? Bir albüm mesela.
Ayaz
yine bakar öylece. Düşünür gibi yapar. Bir şey demez.
Eda: Little
Earthquakes..! Benim sevdiğim albümün ismi bu. Şu an ikimizin de ihtiyacı olan
şey bence. Ama sen eminim o zaman da benimle konuşmazdın.
(Ayaz
gülümser.)
Eda: Yoksa konuşur
muyduun? (alaycıdır.)
Sitem
etmiş bir tutum sergiler artık. Bu şekilde konuşmasına devam eder. (ve baştaki gibi, tane tane, bir
yandan uğraştığı şeyle ilgilenerek, aralarda nefes alarak)
Eda: Sevdiğin
birileri yok mu hayatında? Tar deme kafana yersin! (Elindeki deniz kabuğu taş benzeri
şeyi göstererek) Arkadaşların
ve ailen dışında biri. Sık görmediğin ama görmek için can attığın. Her daim.
Varlığı dahi seni mutlu eden birileri. Ne bileyim. Belki uzaklardaki bir mektup
arkadaşı...
Eda
artık yüzünü iyice buruşturmuştur. (Ama
bu hali en güzel halidir) Ayaz’ın,
onun sorularına cevap vermiyor olmasından, biraz da kendisi bu kadar samimi
şekilde yanındayken onun ne düşündüğünü bilmiyor olmasından kendini kötü
hisseder. Mimikleriyle üzgün olduğunu anlarız. Oynadığı şeylerle sert bir
şekilde ilgilenmeye başlar. (Mesela
o an bir çomakla resim yapıyorsa, sanki o ana değil de resme sinirliymiş gibi,
sinirini o şeyden çıkarır gibi, ama yüzündeki ifade hep aynı, asla kendini
küçük düşürecek bir tutum sergilemeden, gururlu...)
Saniyeler
böyle geçer.
Neden
sonra,
Ayaz: Rust Never
Sleeps!
Eda’nın
gözleri aniden fal taşı gibi açılır, yüzündeki gülümsemeyle ve seslice (sesi
kalından inceye doğru)
Eda: Neeeee?!
Eda
inanılmaz mutlu olur, çünkü o gün duymak istediği tek şey Ayaz’ın, sorularından
bir tanesine gerçekten ciddiye alıp cevap vermesidir. Ayaz’ın ağzından çıkan
şey Neil Young’ın bir albümüdür ve Eda bunu daha duyar duymaz anlamıştır.
Boynuna atlamak ister, belki de onu öpmek... yine de kendisini tutar. Ama
Ayaz’a daha önce baktığından daha güzel, daha beğenerek ve isteyerek bakar. O
an için artık memnundur. Ayaz da bunun bilincindedir. Eda kuma çizdiği
resimlerle ilgilenirken yüzünü görürüz, başı yüzündeki gülümsemeyi gizlemek
istercesine aşağıya doğru eğik, içinden “Yaşasın!” der gibidir.
Doğan
Doğan, benim yaşımda hayatı senin gözlerinle görmek çok güzel...
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilDoğan, bu bakış açısı kaçmadan (kaçar diye korkuyorum) bol bol yaz ki biz de okuyalım.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil