14 Mart 2012 Çarşamba

Tar


SAHNE 1


Dış Mekan/ Gündüz / Deniz Kenarı/ Eda, Ayaz.

Eda ve Ayaz deniz kenarında eski bir bankta oturmaktadırlar. Hafif bir esinti, yerdeki kumları uçurmaktadır. Eda’nın başında şık bir bere, üstünde kendine yakışan kırmızı bir palto ve altında dizine kadar eteği vardır. Ayaklarındaki botlar yeni boyanmıştır. Siyahlar içindeki Ayaz’ın canı, ters giden olaylardan dolayı sıkkındır ve bu yüzünden okunur. Eda, Ayaz’ın moralinin bozuk olduğunu bilir ama nedenini bilmez. Onu konuşturmaya çalışır, kendini iyi hissetmesi için uğraşsa da başarılı olamaz. Bir yandan onu daha yakından tanımaya çalışmaktadır; kim olduğunu, nasıl biri olduğunu öğrenmek ister. Ona sorduğu soruların nedeni, o soruların cevaplarını merak etmesinden daha çok kendisine nasıl cevap vereceğidir. Onu ciddiye alıp almaması gerektiği konusunda kafası karışmıştır. Özellikle de güvenmek konusunda!

Samimi bir anındadır, ortam da buna müsaittir. Eda, tüm içtenliğiyle ve Ayaz’ın -belli etmese de- aklını başından alan güzelliğiyle bankta oturur, konuşur, bir yandan bir şeylerle uğraşır. Sorduğu soruların aralarında nefes alır, her bir cümleden sonra biraz bekler; ara ara yüzüne bakar. Bazen göz göze gelirler...

Eda: Senin hiç hobin falan yok mu?

Ayaz anlamsız bakar. (Bu da nereden çıktı şimdi demek ister gibidir.)

Sevdiğin, yapmaktan hoşlandığın şeyler?
...

Seni mutlu eden?

(Ayaz’ın yüzüne doğru bakar, cevap alamaz, devam eder)

Peki üzen, mutsuz eden bir şey?

Canını sıkan?

Acıtan?

(Ayaz’a doğru bakar yine. O da bakar bu kez. Ama yine konuşmaz. Devam eder.)

Hatırladığında yüzünü ekşittiğin bir şey de mi yok?

Sevdiğin bir koku? Hiç unutmadığın... Sana hep aynı yeri hatırlatan.
Ya da bir yemek belki.

(Buraya kadar kesik kesik tane tane konuşur, bundan sonra konuşması bir anlığına tempo kazanır. Paltosunun düğmesini iliklemeye çalışır.)

Mesela ben yeni tatlar denemeyi çok severim. Ama favori yemeklerim de vardır. Aslında favori şeyler çocuklar içindir ama olsun. Senin var mı bir favorin? İlla yemek demiyorum canım. Favori bir sporcun vardır muhakkak. Sporla ilgilendiğini biliyorum. Hatta köpeğinin adını bir sporcu adı koyduğunu düşünürsek.

(Eda konuşmaya sanki devam edecek gibidir ama araya Ayaz’ın sesi girer.)

Ayaz: Tar!

(Eda o an için ilk defa duyduğu Ayaz’ın sesini birden anlayamaz.)

Eda: Nasıl?

Ayaz: Tar! Köpeğimin ismini Tar koymuştu.

(Eda hem konuşmasına sevinmiş hem de söylediği şeyin önemsizliğine üzülmüş bir halde)

Eda: Haaah! Tarrr! (İçinden Poff) Ben de konuştun diye... Bir şey dedin sanmıştım.

(Ayaz, ne yani bu bir şey demek değil mi bakışı atar.)

(Bir süre susarlar...)

Eda: Sevdiğin bir kitap adı var mı ya da bir film? Bir albüm mesela.

Ayaz yine bakar öylece. Düşünür gibi yapar. Bir şey demez.

Eda: Little Earthquakes..! Benim sevdiğim albümün ismi bu. Şu an ikimizin de ihtiyacı olan şey bence. Ama sen eminim o zaman da benimle konuşmazdın.

(Ayaz gülümser.)

Eda: Yoksa konuşur muyduun? (alaycıdır.)

Sitem etmiş bir tutum sergiler artık. Bu şekilde konuşmasına devam eder. (ve baştaki gibi, tane tane, bir yandan uğraştığı şeyle ilgilenerek, aralarda nefes alarak)

Eda: Sevdiğin birileri yok mu hayatında? Tar deme kafana yersin! (Elindeki deniz kabuğu taş benzeri şeyi göstererek) Arkadaşların ve ailen dışında biri. Sık görmediğin ama görmek için can attığın. Her daim. Varlığı dahi seni mutlu eden birileri. Ne bileyim. Belki uzaklardaki bir mektup arkadaşı...

Eda artık yüzünü iyice buruşturmuştur. (Ama bu hali en güzel halidir) Ayaz’ın, onun sorularına cevap vermiyor olmasından, biraz da kendisi bu kadar samimi şekilde yanındayken onun ne düşündüğünü bilmiyor olmasından kendini kötü hisseder. Mimikleriyle üzgün olduğunu anlarız. Oynadığı şeylerle sert bir şekilde ilgilenmeye başlar. (Mesela o an bir çomakla resim yapıyorsa, sanki o ana değil de resme sinirliymiş gibi, sinirini o şeyden çıkarır gibi, ama yüzündeki ifade hep aynı, asla kendini küçük düşürecek bir tutum sergilemeden, gururlu...)

Saniyeler böyle geçer.

Neden sonra,

Ayaz: Rust Never Sleeps!

Eda’nın gözleri aniden fal taşı gibi açılır, yüzündeki gülümsemeyle ve seslice (sesi kalından inceye doğru)

Eda: Neeeee?!

Eda inanılmaz mutlu olur, çünkü o gün duymak istediği tek şey Ayaz’ın, sorularından bir tanesine gerçekten ciddiye alıp cevap vermesidir. Ayaz’ın ağzından çıkan şey Neil Young’ın bir albümüdür ve Eda bunu daha duyar duymaz anlamıştır. Boynuna atlamak ister, belki de onu öpmek... yine de kendisini tutar. Ama Ayaz’a daha önce baktığından daha güzel, daha beğenerek ve isteyerek bakar. O an için artık memnundur. Ayaz da bunun bilincindedir. Eda kuma çizdiği resimlerle ilgilenirken yüzünü görürüz, başı yüzündeki gülümsemeyi gizlemek istercesine aşağıya doğru eğik, içinden “Yaşasın!” der gibidir.

Doğan


4 yorum:

  1. Doğan, benim yaşımda hayatı senin gözlerinle görmek çok güzel...

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Doğan, bu bakış açısı kaçmadan (kaçar diye korkuyorum) bol bol yaz ki biz de okuyalım.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil