8 Nisan 2012 Pazar

Güzel Atlar Ülkesi


Onlar büyük atlarla gelmişler. Yersiz yurtsuzluklarına deva olacak toprakları aramışlar hep. Atlar, ulaşılacak yerin neresi olduğunu görüyorlarmış ama atlılar bunun ne kadar uzun süreceğini bilmiyormuş. Sadece o güzel hayvanların, onları o cehennemden çıkartmış olmasının mutluluğuyla, özgürlüğü içlerine çeke çeke devam etmişler. Geçmişi unutmayacaklarına ant etmişler.

Yıllarca aramışlar. Genci, yaşlısı, kadını, erkeği yekruh olmuş, dirlik düzenlik içinde gün boyu ilerlermiş. Gece olduğunda da yıldızları seyredip hayal kurarlarmış. Kimi, yerleşecekleri güzel toprakların eşsizliğini anlatan şarkılar söylermiş. Bazısı ıslıkla melodiye eşlik eder, bir kısmı dans eder, kalanı da bu özleme ortak olurmuş. Yanlarında sürükledikleri büyük sandıklardan, bohçalardan, göçerlik anılarından kurtulup, atlarıyla beraber durulacakları günleri beklerlermiş.

Onlarca yıl daha geçmiş. Birlikte yaşayacakları, kök salacakları Güzel Atlar Ülkesi'ni bulma umuduyla yola devam etmişler. Ölülerini arkalarında bırakmaktan yıldıkları için, yerleştikleri topraklara büyük bir mezarlık da yapacaklarmış. Sevdiklerinin yattığı yere her gün çiçekler götüreceklermiş. İstekleri böylesine basitmiş aslında. Ancak beklentileri gün geçtikçe artmış, ümitleri yıllar geçtikçe sönmüş. Kimi pes edip geçtikleri topraklara yerleşmiş. Anbean değişmeye, vahşileşmeye başlamışlar.

Heyhat! “Hep söylendiği gibi; atların hafızası güçlü, insanlarınki zayıfmış.”

Kabilenin büyükleri göçüp gittikçe yola düşme sebepleri unutulmuş. “Deli” kanlılar, yazılı olmayan kuralları değiştirmeye başlamışlar. Onların filizleri, büyüyüp serpildikçe daha da kitapsız olmuş. Ne aradıklarını unuttuklardan, hırsla, geçtikleri yerleri de darmadağın etmişler. Topladıkları ganimetleri bile paylaşamayıp kendilerine saklamışlar. Söylenen odur ki; birbirlerini sırtlarından bıçaklamışlar. Kavga etmiş, yalanlar söylemişler. Açgözlü, barbar, ikiyüzlü haydutlar olarak nam salmışlar. Atlar bu durumdan endişeliymiş ama yine de arada sırada duydukları o şarkı onlara ümit veriyormuş.

Onlar, yeryüzünün en güzel toprakları sayılan “Güzel Atlar Ülkesi”ne büyük atlarıyla vardıklarında işte bu haldeymişler. Hevesle yerleşmişler. Atlar, güzel atalarına kavuşmuş, atlılar yerleşik olmayı denemiş. Ancak, tüketmek, yok etmek kolaymış da üretmek, yenilemek çok zormuş. Bunu hiç öğrenememişler.

Tek bildiklerini yapıp; ormanları yakmış, bereketli toprakları kurutmuş, denizi kirletmiş, güzellikleri yerle yeksan etmişler. Dirlik düzenlik sağlayamamışlar. Ülkenin en güzel yerine mezarlık yapmışlar yapmasına da kimse toprağa eceliyle gömülememiş. Mezarlık dolup taşmış taşmasına da hiçbiri çiçekler serememiş. Sevdiklerini anmak isteyenleri, ülkedeki hapishaneye koymuşlar. Baş kaldıranı, geçmiş günlerin güzel şarkılarını, hayalleri hatırlatanları da oraya yollamışlar. Katiller, hırsızlar, uğursuzlar sokaklarda kahraman edası ile gezinip, omuzlar üzerinde taşındıkça geri kalanı günbegün tükenmiş. Ülkeden kötü kokular yükseldikçe Güzel Atlar Ülkesi büyük bir lağıma dönüşmüş. Atlar bu duruma isyan edip, ayrılmak üzere yola düşmüşler.

Bu bir masalmış ama mutlu bir sonu yokmuş.

Atların gittiklerini duyan esirler, son ümitlerini de kaybetmenin acısı içindeyken; içlerinden biri kalan tüm gücü ile o şarkıyı söylemeye başlamış. Diğerleri de ıslıkla eşlik etmiş. Bunu duyan atlar, geri dönmüş. Şaha kalkmış, tüm güçleri ile duvarları yıkmaya başlamak üzere iken, bir an durmuş ve birbirlerine bakakalmışlar...


Dediğim gibi bu bir masalmış ama mutlu sonu daha yazılamamış.

Gülda

(Yazı Ayşe'nin Kitap Kulübü'nden alınmıştır.)

4 yorum:

  1. Okuyup, sonrasında bir de derin nefes alınca tamam oluyor insan... Dimağına sağlık Gülda.

    YanıtlaSil
  2. Bu bir masalmış, okuyan da o şarkıya eşlik etmeye başlamış...

    YanıtlaSil
  3. bu bir masalmış, biri rüyasında gördüğünü sanmış...

    YanıtlaSil
  4. bu bir masalmış insanı içine alan bir masal :)

    YanıtlaSil