8 Nisan 2012 Pazar

Hakim Bey, Davacıyım.


Yola çıktığımda saat sabahın dördüydü.
Sırt çantamı alıp, iki kat aşağı indim ve çağırdığım taksinin kapının önüne gelmesini beklemeye koyuldum. Düşündüm: Aslında ben “giden” insan değil, gidenlere el sallayanımdır daha çok. Belki de bu yüzden yolculuklarım hep şakacıktan gibi gelirler bana. Dönüşlü gidiş.
Sabah bile olamamış bir ayazda epey bekledim. Taksi gelmiyor. Herhalde uyuyakalmıştır taksici. Taksici bey. Amca. Abi. Sahi, geldiğinde ona nasıl hitap edeceğim? Yaygın söylemler benim çizgimi yansıtmıyordu, ben mesafeli bir taksi binicisiydim. Dolayısıyla “Şoför bey”de karar kıldım. Kararımdan gurur duyarak ellerimi birleştirip avuç içlerime hohladım. Isı gelsin. Bahar geldi sanarak eldiven almayanda kabahat. Bende değil. Ben eldiveni sadece unutmuş olanım hakim bey.
Taksi gelmezse ne yapacağımı düşünmeye başladım. Gerisin geri eve çıkıp başka bir taksi durağını arama çabasına girersem, bütün bu yolculuktan vazgeçip yatağıma kamaşırdım daha iyi. Bu nedenle eve dönmek bir seçenek değildi. Yoldan taksi çevirmekten de çok uzaktım. Öyle demeyin hakim bey, ara sokakta ev tutmanın da faydaları var. Bekleyeceğim. Bekleyişimde bir tane bile anlam kalmayana dek bekleyeceğim. Bu kararlılığımla yeniden avuç içlerime hohladım. Taksi beklerken kendimi şartlamaya mı başlamıştım neydi? Karar ver, hohla, karar ver, hohla. Pavlov’un köpeğinin neler hissettiğini düşündüm. O da istemeden yapıyordu, yazık. Pavlov’un köpeğini daha fazla sevmeye karar verdim. Hoh. Canım benim.

Ne kadar zaman geçti acaba? Ağır sırt çantamı yere koydum ve zıpladım biraz. Soğukla ilgili çözüm üretebiliyorum, aferim bana. Ancak gelmeyen taksi ile ilgili de gerçek bir çözüm bulmam gerekiyor mu acaba, yoksa henüz çok az zaman geçti de ben çok düşünüp bu az zamanı verimli mi kullandım? Öyle yaptım. Hoh. Madem durmaksızın bekliyorum, çevreme şöyle bir bakınma gafletinde bulunayım dedim. Sokakta mantıklı tek bir nesne yoktu. Çeşitli sıvılar sızdıran çöp torbaları ve üzerlerinde, beni gördüklerine korku dahi duymaya tenezzül etmeyen birtakım kediler vardı… A tabi bir de, yolun orta yeri hesaplanarak konulmuşçasına, bütün heybetiyle duran bir köpek dışkısı vardı. Bu mantıksız objeyi de fark etmem çok yerinde oldu. Taksici geldiğinde ona, üzerinden geçeceğimiz kötü haberi vermeli miydim acaba? Haklısınız hakim bey, sorumu geri alıyorum, kayıtlardan çıkarılsın lütfen. Hoh. Ellerim ısındı gayrı, artık karar verince hohlamasam ya ben.
Hohlama konusunu aşmaya çalışırken aslında saate bakmamın daha makul olduğuna karar verdim. Hoh. Saate ulaşmaya çalışırken kolum üşüdü. Tüh. Henüz de birkaç dakika olmuş, aşkolsun… Boşuna panik olmuşum! Boşuna olunan panik artığı yüzünden bir süre başka bir şey düşünmeyeceğim. Hoh. Hayır gerçekten… Bunu hak ettim. Bence sen bu ayazda biraz daha beklet beni taksici, yani şoför beyciğim. Hak ettim ben bunu hakim bey, bırakın lütfen, bekletsin beni. Hatta uyuyakalmışsa da afiyet olsun. Rüyasına bereket. Ben de çözümsüz kalmış genç bir kadın ne yaparsa onu yapayım bir süre de aklım başıma gelsin! Gereksiz panikmiş, peh! Evet, hazırım. Ne yapacağımı söylerseniz hakim bey… Çözümsüz kalmak gibi bir alışkanlığım yoktur da, ne yapacağımı bilemedim. Elbette ya! Köşe başına kadar yürüyüp yoldan taksi geçmesi ihtimalini artırabilirim! Tabii. Hem hareket ederek ısınmış da olurum… Teşekkürler hakim bey, sizden yardım alma haklarımdan ilkini hoyrat kullandığım için kusuruma bakmayın lütfen, telafi edeceğim. Bir sonraki yardım talebim daha çözümsüz kaldığım bir anda olacak, emin olabilirsiniz. Ben de sizi seviyorum hakim bey. Hoh.
Köşeye kadar yürümeye başladım. Henüz birkaç adım uzaklaşmıştım ki, köşeden sarısıcak bir taksi göründü. Yaşasın! Ben de yolculuk öncesi şu anda düşünülmesi saçma olabilecek her şeyi düşünmüştüm ki siz geldiniz, hoş geldiniz şoför bey. Taksici, nam-ı diğer şoför bey, benden nefret ettiğini daha arabasıyla bana doğru gelirken gözümün içine bakarak tam ağız esnemek suretiyle belli etti derhal. Neden sabahın dördünde yola çıkmam gerektiğini acaba anlatmalı mıyım beni affetmesi için? Haklısınız hakim bey, bu gereksiz olur. Hemen bindim taksiye. Taksiye sık binerliğim olmadığından, raconunu da bilmem. Şoför koltuğunun yanına, öne oturdum. Şoför bey biraz irkildi sanki. Koku bir yana, taksiyi tatlı bir uykuyla ısıtmış… Hoşuma gittiğini belirtmeliyim. Ancak ben henüz hayatımdaki bu ısı değişimine uyum sağlayamamıştım ki, sırt çantamın herhangi bir yerimde olmadığını fark ettim.
“Evet, evet, o çanta benim”.
Uykulu muykulu ama Şoför Bey cin gibi maşallah, hemen de gördü kaldırım kenarındaki şüpheli çantayı ve haber verebileceği ilk yetkiliye durumu bildirdi.
“Sağolun valla, çantamı orada unutmuşum…”
Ben de fark etmiştim aslında unuttuğumu, hemen havalanmayın şoför bey. Hayır, salak değilim hakim bey, sabah mahmurluğu diyelim lütfen. Şşşt! Biraz sessiz olabilir miyiz lütfen, teşekkürler.
Çantamı kaldırımda unutmuş olmanın verdiği salaklıkla doğrudan lafa girmeye çekindim. “Şuraya gideceğiz” desem ne, demesem ne… Bir tane yazık sırt çantam vardı, onu da az önce kaldırımda unuttum. Net cümleler kurma haddim olamaz şu an. Taksicinin bana gideceğim yere dair bir şeyler sormasını beklemek kadar doğalı yok. Bence de doğru kararı verdim hakim bey, sağolun. “Nereye böyle sabah sabah hanımkızım?” dese mesela, her şeyi elbette ayrıntılarıyla anlatır, onu bir anda hayatıma dahil edebilirdim. Geniş gönüllü ve özgüvenli bir birey olduğumu düşünür, onu sabahın köründe uykusundan uyandıran bu hanımkızı affederdi muhakkak.
“Abla nereye gideceğimizi söylemedin? Daha uykun açılmadı herhalde, çanta filan…” diyerek kendi kendine güleceğini tahmin edemezdim elbette. Taksicinin böyle diyeceğini bilen insanların olduğu bir dünyada yaşamak isterdim ama. Böylece onun benimle alay etme aracı olan gülüşüne beceriksizce eşlik etmek durumunda kalmayabilirdim – hem de az önce esneyerek yaklaşan kendisi değilmiş gibi!
- Terminale gidelim.
Sanki o an karar vermişim gibi gizemli bir cümle seçmeyi elbette planlamamıştım. Hatta bana kalsa, taksicinin bana karşı olan bu saygısız tutumu yüzünden bir süre daha herhangi bir cevap vermemeyi tercih ederdim. Bu gereksiz olurdu hakim bey. Yine haklısınız.
- Bu saatlerde de buraları baya tenha oluyor. Kediler filan var işte anca…
Şoför beyin de dili pabuç kadar. Ben hala tavırlıyım sana karşı, sen muhabbet başlatıyorsun be adam! Dengeler bozuk hakim bey, davacıyım. Red mi edildi? Peki.
- Yolculuk nereye abla?
Bu “abla” lafı da nedir diye sormak isterim hakim bey. Neredeyse amcam olacak yaşta, ben niye ablası oluyorum hakim bey? Ben ona nasıl hitap edeceğimi daha beklerken düşünme nezaketini göstermişim, şoför beyin bu yaptığı saygısızlık değil de nedir? Davacıyım! Peki, uzatmıyorum hakim bey.
- Terminale, yola gideceğim de…
Hayır, anlatmak istemiyorum işte. “Adana’ya” cevabını vermek bu kadar mı zor diyeceksiniz, zor işte hakim bey. Samimi olmak istemiyorum. Çantamı unuttuğum için beni salak sandığı gözlerinden okunuyor. Bu kadar ikiyüzlülük de fazla ama!
- Peki abla…
Ne oldu?
Olan oldu… Şoför bey onunla sohbet etmek istemediğimi anladı ve buna alındı. Bunu hesaplamamıştım hakim bey, hemen özür dileyeceğim, akabinde de “Adana’ya” diyeceğim. Güzel bir vurguyla söyleyeceğim. Durumu düzelteceğim hakim bey, siz hiç merak etmeyin!
- Adana’ya gidiyorum.
- Sıcaktır şimdi tabi, hayırlı yolculuklar olsun…
Hakim bey, bu noktada ben kendimden davacı olmak istiyorum mümkün müdür? Gerekli cevabı daha önce verseydim, Şoför bey şu kırılgan ses tonuyla bu alakasız cümleyi sarf etmeyecekti, belki muhabbet bile edecektik. Kendimden davacıyım hakim bey. Efendim? Peki, siz bilirsiniz…
Aman Tanrım! Bütün bu yaşadıklarımıza rağmen taksici beni en kısa yoldan götürüyor terminale! Aramız zaten kötü. Ben çantasını kaldırımda unutmuş bir insanım. Hazır fırsatını bulmuşken yolu uzatarak bana kazık atmaya yeltenmemiş olması, bu ülke vatandaşları için kabul edilemez bir hata hakim bey! Zor durumda kaldım, davacıyım. Yani duygusalım demek istedim… Kendimizden davacı olabiliyor muyduk?
- Şoför bey şu aradan sapalım isterseniz…
- Yok abla, öyle çok uzar yol. Işıklardan dönünce hemen terminal işte?
Aradan sapalım dedim, elimden geleni yaptım, ama yolu uzatmadı hakim bey siz de şahitsiniz. Adam iyi bir insanmış, yapacak bir şey yok. Beni de ekstra salak sanıyor artık, dönülmez bir yola girdim. İlk başta o Adana muhabbetine girecektik biz, orada aksadı ilişkimiz… Al işte, terminale geldik bile! 10.85
- 10 ver, tamam abla.
Kesin hapse filan atılacak bu adam. Yakın mesafede bir de indirim ha! 11 yapacağına, 10′a düşürmek! “İyi misin sen kardeşim!” diye kolundan tutup götürürler adamı maazallah…
- Yok, düz yapalım ben 11 vereyim.
- Abla uğraşma diye düz 10 dedimdi. Peki, sağolasın… Valla bu iyi niyetle, senin bu ülkede işin zor valla abla, dikkat et.
İtiraf ediyorum, o an sarılmak istedim hakim bey. “Ben de senin için aynı şeyi düşünüyordum” diyerek boynuna atlamak istedim! Sizin uygun bulmayacağınızı bildiğimden vazgeçtim, inanın. Gülümseyerek “Tamam amca sağol. Haydi sana iyi işler…” dedim.
- Sana da hayırlı yolculuklar abla…
Abladır, amcadır bir duygu seli yaşandı bu arabada ve biz birbirimize iyi şeyler diledik. Üstelik daha güneş bile doğmadı. Hayat güzel değil de ne?
Haklısınız hakim bey, sorun bendeydi.
Bu güzel duygularla baş edemedim ve aşırı nezaketim yüzünden kapıyı hafifçe ittirdim. Evet, kapı kapanmadı. Ardımdan seslenmek zorunda kaldı sertçe: “Abla kapı kapanmadı yalnız. Sert çarp biraz, otursun”. Taksiciyle birbirimize son iyi sözlerimizi de söylemiştik, bu kapı olayı o an hiç uygun düşmedi. Sert çarptım hakim bey, o kapıyı sonsuza dek kapattım. Terminaldekiler bizi gördüklerinde, ön koltuktan inerek kapıyı çarpan bir kadın gördüler hakim bey. Buna engel olmak için artık çok geçti… Başaramamıştım. Yılgın adımlarla terminalin seyrek kalabalığına karışırken, sürüdüğüm ayakkabılarımın çıkardığı ses hüzünle yankılandı koridorlarda. Bunu biliyordum hakim bey.
Peronuma vardığımda, taksiciyle yaşananlar yüzünden kimse beni yargılamamıştı hala. Ucuz kurtulmuştum hakim bey. O an üzerimden büyük bir yük kalktı ve hayatın güzelliğine karıştı.
Otobüsüm birkaç dakika sonra perona girdiğinde, iyice rahatlamıştım artık… Taksi yaşanmışlığını unutmuş, normal bir insana dönüşmüştüm adeta. Yolcular bagajlarını vermek için aşağıda bekleşirken, ben verecek bagajım olmadığı için kendimi diğer insanlardan üstün hissettim hakim bey. Kendimden davacıyım. Otobüse derhal bindim. Koltuk numaramı olgun bir tutum içerisinde aradım. Bagajı olmayan birine de cam kenarı yakışırdı zaten! Peki ya bilet satan adam sistemde bir yanlışlık yaptıysa ve bana koridor koltuğu verdiyse? Aman Tanrım! Ya bütün yolu koridor koltukta gideceksem? Yanıma oturacak olan kişiye yer değiştirmemizi teklif edecek sosyal enerjim kalmamıştı ki hakim bey, siz de şahitsiniz, taksiciyle harcamıştım hepsini. Terlemeye başlamıştım ki biletimi iki kez daha kontrol ettim. Her iki koltuk da boştu. Oh… Cam kenarındayım. Alnımdaki ter henüz kurumamıştı ki o lanet düşünce girdi beynime: Peki ya yanıma oturacak kişi, eğer benim için de sorun değilse yer değiştirmemizi rica ederse ne yapacaktım? Uyuyor numarası yaparak hem bu sıkıntıdan, hem de yanıma oturacak kişinin bana yapacağı olası kraker ve sakız ikramlarına “Hayır sağolun almayayım, hem zaten ben sakız çiğneyemem, midem bulanır.” demekten kurtulabilirdim! Elimi çabuk tutmalıydım…Uzun zamandır uyuyor gibi görünmeliydim, böylece kesinlikle rahatsız edilmezdim.  Montumu yastık yapıp, aceleyle cama yasladım ve bir uyku şekli aldım. Tek gözümü açıp, camdaki yansımadan duruşumu görmeye çalıştım. Hatalıydı. Biraz daha kaykılmam gerekiyordu. Tam uyku pozisyonumu aldığım an fark ettim ki, yanıma oturacak kişi otobüse buradan, terminalden binecekse eğer, birkaç dakika içinde zaten yanımda olacaktı! Uzun süredir uyumuyor olduğumu anlayıp, kurduğum kumpasa bir anda ayacaktı ve buna çok sinirlenecekti! “Uyuyor numarası ha, yemezler!” diye kükreyecekti. Aman tanrım! Yine davacı olmak zorunda kalacaktım. Peki ya aramızda bir kavga çıkarsa ne olacaktı… Bu yaşımda bir de saç saça baş başa kavgaya mı tutuşacaktım? Hakim bey, peki o durumda asıl siz ne düşünecektiniz? Ya gürültü yüzünden diğer yolcular da… Zzz…
Nefinh.

3 yorum:

  1. Taksi binicisi ve taksi binerliği tanımlarına bayıldım :)
    Yazıya mı? Ona zaten bayıldım :)

    Gözümün önüne bir Nefin geldi, özledim ben onu...

    YanıtlaSil
  2. hep yaz ve hep gel hep yanımızda ol...

    YanıtlaSil
  3. Okuyana "davacı olma" hissi veren samimi bir yazı olmuş. Hikayenin devamı var mı?

    YanıtlaSil